24 Mart 2010 Çarşamba

Private Shopping Trendi.. Trendyol..

Pek çok markayı, değişik kampanyalar çerçevesinde, oldukça ucuza alabileceğiniz yeni bir alışveriş anlayışı..


16 Mart 2010 Salı

İstanbul.. Asmalı Mescit.. Antiochia..

Anadolu Yakası'nda Antakya yemekleri yiyeceğiniz Çiya Sofrası var demiştim ya.. Avrupa Yakası'nda da bir yer bulmuş kardeşim.. En son İstanbul'a gittiğimde beni götürdü.. Aslında Zeynep tavsiye etmişti blogunda, Hülya da adresi ondan almış.. Antiochia.. Mekan küçük, sevimli, seçenek Çiya'ya göre az ama yine de lezzetli.. Bir de Antakya'ya özel hazır ürünler satılıyordu; nar ekşisi falan gibi.. Siparişinizi beklerken kırmızı pul biberli pideler getiriyorlar, enfes.. Onlarla karnımı doyurdum beklerken :)) Daha önce biberli ekmek diye birşey tatmıştım Mersin'de, o da çok güzeldi, bu da öyle :) Ama künefe yoktu, onun yerine yeşil ceviz ve patlıcan tatlıları vardı; dondurma ile servis edilen.. Meze tabağını öneririm, kardeşim de dürüm gibi birşey yedi.. O da güzelmiş.. Şaraplar da güzeldi ama en güzeli Asmalı Mescit'ten çıkıp, bakına bakına Taksim'e yürümekti :)) Adres bilgileri için http://www.antiochiaconcept.com/

Meze Tabağı

Meze tabağını beklerken karnımı doyurduğum biberli pide

Tatlı.. Tamam lezzetli.. Ama gözüm bile doymadı..

10 Mart 2010 Çarşamba

İstanbul.. Kadıköy.. Çiya..

Havalar ısındıkça ben İstanbul'u daha çok özlüyorum.. Bugün Kadıköy'de olmak, önce Bahariye'de şöyle bir turlayıp, ara sokaklardaki sahaflarda takılmak, acıkınca Çiya'ya gitmek, muhteşem Antakya yemeklerinden yemek, ardından atlayıp bir vapura Beşiktaş'a geçmek, arkadaşlarımı görmek, Boğaz sularının ıslattığı çay bahçelerinde çay içmek, öyle boş boş takılmak, sohbet etmek, tembellik yapmak istedim çok..

Çiya'yı özellikle anmak istedim.. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın! İstanbul'da yaşadığım dönemde, bende bir bağımlılıktı.. Düzenli olarak giderdim.. Hatta bir zamanlar bir garson vardı; Murat, ama artık orada çalışmıyor.. Hemen "hoşgeldin abla" diye karşılar, her zamanki karışık sebze tabağımı hazırlartırdı bana.. Ardından da mutlaka zahter çayı, demirhindi şurubu ya da o anda onun seçtiği başka bir ikramlık gelirdi masaya.. Aslında aynı sokak üstünde üç tane yer var aynı isimli ve aynı kişiye ait; ikisi Çiya Kebap, biri ise benim favorim olan Çiya Sofrası.. Mesela gittiniz arkadaşlarınızla; içinizden bazıları tencere yemeği yemek istiyor, bazıları ise kebap-pide falan.. Hiç sorun değil! Bu üç lokantadan birine oturun, hepinizi mutlu edecek seçenekler sunulur hemen.. Hatta hava güzelse, dışarı masalar kurulur ve sokak; Çiya Sokağı olur..

Seçenekleri, adres gibi bilgileri aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.. Bir keresinde; bir arkadaşım, vişneli kebap yemiş ve çok lezzetli olduğunu söylemişti.. "Fırında yeni dünya" gibi değişik et yemekleri ve mevsime göre değişen çok çok lezzetli sebze yemekleri gibi seçenekler var..

Yukarıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzere biz, ailenin üç kızı, pek seviyoruz Çiya'yı :)) 


8 Mart 2010 Pazartesi

Dünyanın Tüm Yükü Omuzlarında.. Dünya Emekçi Kadınlar Günü..


Kutlu Olsun..

Ankara'ya Bahar Gelmiş..

Evet yaa! Ben içerideyken, dışarıya bahar gelmiş :)) Dün hava güneşli olunca sokaklara attım kendimi.. Sabah o kadar erken saatlerde ve tam uyanamamış olarak işe gidiyorum ki çevreyi görmüyorum bile, akşam ise hava karanlık oluyor yine farketmiyorum.. Mutfak balkonumun önünde bir erik ağacı var, ben her sabah ona göz atıp baharla ilgili tahminlerde bulunuyordum.. ama kendisi iki apartman arasında, gölgeli güneş aldığı için biraz gecikmiş aslında :) Dün yürürken mevsimin çiçeklenmiş ağaçlarını gördüm.. İçim mutlulukla doldu..

2 Mart 2010 Salı

Kış Uykusundan Uyananlar.. Kertenkele Macerası..

İmdaaaaaaaaaaaaat!! Biri bana yardım etsin :(( Geçen sene nisan sonu ya da mayıs başıydı sanırım.. Ankara'ya bol bol yağmur yağmıştı.. Ben bir sabah işe gitmek için kapımı açtığımda, içeri yuvarlanarak bir kertenkele girmişti :)) önceleri eğlendim bu durumla.. benim de bir evcil hayvanım var.. ev arkadaşım var.. falan dedim ama nereden bileyim bir yıl sonra, 1.Mart akşamı, banyomda küçücük yavrularından biri ile karşılaşacağımı???? Yani öyle olduğunu düşünüyorum, oysa sonbaharın son günlerine kadar hep kapımda, penceremde küçücük aralıklar bırakarak, doğaya dönmesini dilemiştim ama sanırım gitmemiş.. Kışı birlikte geçirdik galiba :((

Offfffffff........ kendi kendime "yok, yok, o yumurtlamamıştır eve canıııım, hem nereye yumurtlayacak" diyorum ama sonra gözüm salondaki kocaman saksıya takılıyor..

Ne yapacağım bilmiyorum evi ilaçlatacak zamanım bile yok.. Geçen yılki kertenkele de yakında karşıma ejder olmuş bir şekilde çıkarsa evimde yaşayamayacağım.. Dün akşamki yavruyu öldürüp, pencereden bahçeye yolladım.. Yani aslında olması gereken yere, tabii canlıyken yapsaydım iyiydi ama yapamadım.. Çok üzüldüm, suçluluk duydum; "tabii gücün bu küçücük şeye yetti, büyük olana birşey yapamamıştın, üstelik bir de doğayı severim diye geçinirsin, bak doğa evine gelmiş sen ne yapıyorsun" dedim durdum kendime.. Şimdi kardeşleri ve tabii ki annesi ile karşılaşmayı bekliyorum, bir de baba olmalı galiba.. Eve gitmek istemiyorum sanırım.. Ne yapıcam ben?? Yok mudur, şunları evden uzaklaştırma yolu?? Keşke böyle bir şey koysam hani naftalin gibi, onlar da kendilerinden dönseler bahçeye... offffffffffffffffffffffff offffffffffffff

1 Mart 2010 Pazartesi

Yine Sinangil Unları..

Kendimi mutfağa kapadım azıcık.. Hamurla oynamak ne kadar keyifliymiş... şimdi birazcık anladım yemek falan yapmayı sevenleri.. Meğer ne dinlendiriciymiş.. Bir de tabii sadece kendime yaptığım için gerilmedim de beğenmezsem atarım dedim kendi kendime..

Bu sefer ekmek yaptım :))) Daha önce bahsettiğim, Sinangil tarafından gönderilen paketteki ekmek unlarını "nasıl olsa benim ekmek yapma makinam yok, yapamam" diye dağıttım... ardından kekunu hoşuma gidince bir de evde ekmek yapayım diye heveslenip marketten Sinangil'in 7 tahıllı ekmek ununu aldım, mayası falan da içindeydi, iyi ki almışım.. Üzerinde tarifi de vardı ama ben internetten de bulmuştum birkaç tarif.. Yine de kutudaki tarifi kullandım..


Sonra cumartesi akşam evde ekmek hamurunu hazırladım.. Yoğurmak iyi geldi... Ardından mayalanması için bekledim.. Çok komikti halim, hamur ne kadar ve nasıl büyüyor diye başından ayrılamadım adeta.. Neyse sonra gecenin bir vakti ekmek pişirmek anlamsız geldi.. çünkü biliyorum; kokusuna dayanamayıp yemek isteyeceğim.. O yüzden pazar sabahı kahvaltıya bıraktım pişirme işini.. sabah kalktım.. bir yandan kahvaltı hazırlarken, öte yandan fırına koydum ekmeklerimi ya da ekmekciklerimi :))) evin içini güzel bir maya kokusu sardı.


Uzun bir süreden sonra ilk kez kahvaltı tepsisi yerine kahvaltı masası hazırladım kendime :)) Kendim için uğraşmak ve birşeyler yapmak çok hoşuma gitti.. Önceden; bir pazar kahvaltısını bile bir sınav gibi algılayıp, önceki gece uykusuz kalıp, bir sürü şey hazırlayıp, yaptıklarımın hiçbirini beğenmeden, sevdiğim insanları ağırlamaya çalışırdım.. ama performansımdan o kadar memnun olmazdım ki, onlar güzel olduğunu söylediklerinde de inanmaz, sadece gönlümü almak için söylüyorlar sanırdım.. neyse nereden nereye geldim.. velhasıl ben zor biriyim.. ama dün ekmekler için kendimi takdir ettim.. :))