14 Şubat 2016'da ise güne elini sıkı sıkı tuttuğum, bana sımsıkı sarılan Devgilim ile başladım ve yine onunla bitirdim.. Bahar mis kokusu ile üstümüze sinerken doğayı da renklere boyuyordu.. Biz ikimiz o hafta sonu Mudanya'daydık..
Kabataş'tan bindiğimiz İDO Bursa deniz otobüsü ile yaklaşık iki saat süren yolculuğun ardından Mudanya son derece dingin karşıladı bizi.. Sokaklarında yürüdük, deniz kenarında yemek yedik, rakı içtik..
Dar sokaklarını sevdik..
Otantik Gemi Otel'de kalmayı planlamıştık.. Güzelyalı'da bulunan Turan Emeksiz Vapuru'ndan dönüşmüş otelimiz çok keyifliydi.. Ama aklımız artık bir butik otel (Montania) olan tarihi Mudanya Tren İstasyonunda da kaldı. Belki bir gün yeniden gidersek orada kalırız..Ertesi günü ise Trilye'de (Zeytinbağı) geçirip İstanbul'a gidiş zamanına yaklaşırken tekrar akşam yemeği için Mudanya'ya döndük. Trilye, kendine özgü dokusu ile sakin ve çok güzel bir Rum kasabası idi, yıllarca yatılı okul olarak işlev göstermiş Taş Okul göz kamaştırıcı bir yapıydı ama yazık ki yıkılmaya terk edilmişti. Eski Postane binası ve camiye dönüştürülmüş kilise yine Trilye'nin sağlam kalmış güzel binalarındandı.
Taş Okulun iç duvarlarından..
Karşıda Armutlu'yu ve Gemlik Körfezi'ne doğru yol alan gemileri izlediğimiz tepelerde dolaştık Trilye'de.. Güneşe, ağaçlara, bulutlara şükrederek döndük sonra..
Yine son yazılarımdan biri o yıl çok hastalandığım ile ilgili imiş.. İş değiştirmiştim ve hayatımın en mutsuz yılı idi, ne kadar mutsuzmuşum ki sürekli hastalandım diyorum şimdi.. Yeniden iş değiştirdim ve çok şükür artık huzurla uyanıyorum her sabah..
Bir de bu süreçte bir gün maviye bulanmanın, hep mavi ile uyuyup mavi ile uyanmanın hayalini kurdum çok çok.. Bu hayalin bazı aşamaları tamamlandı ve kendisi de gerçek olmak üzere.. Sağlık ve ağız tadı ile olsun!