7.Kasım cumartesi günü Pınar ve Barış'ın nişanı vardı, daha önce evlilik teklifini ve isteme faslını anlatmıştım, şimdi adım adım evlendiriyoruz onları :) Ben, cuma günü yine 16:30 Adana uçağı ile, ancak nişana yetişebilecek gibi gittim. İki seferde de öncesini kaçırmak üzücü oldu ama en azından tam zamanında oradaydım. Herşey muhteşemdi.. Ama benim için en heyecanlı bölüm nişan kısmının sunuculuğuydu.. Pınar, perşembe günü, benden nişan töreni kısmında konuşma ve sunuculuğu yapmamı istedi. İlk tepkim tahmin edeceğiniz gibi "olmaz ben yapamam"dı. Ama canım Pınarcım, "olur mu yaparsın" dedi.. Sonra en can alıcı cümle geldi, "aslında emrivaki değil tabii ki, yapmak istemezsen başka birinden de isteyebilirim ama ben senin yapmanı çok isterim".. Her zaman motive etmeyi bilir benim arkadaşım :) Ben bu konuşmanın ardından, bu özel görev için seçilmiş olan özel kişi olmanın gururuyla çok istedim o konuşmayı yapmayı.. Ama içimde de hep "ben usul erkan bilmiyorum, ya hoşa gitmezse" gibi bir kaygı.. bu kaygı ile nişan öncesindeki iki gece uyuyamadım.. Nasıl heyecanlıyım anlatamam.. Sonra Barış'ın arkadaşı Özcan da dahil oldu sunuma, biz iki sunucu nişan törenini başlattık.. Özcan'ın da olması kaygımı biraz hafifletti ama herhalde Pınar ve Barış kadar heyecanlıydım ben de.. Konuşmamızda sunuculuk için nasıl seçildiğimizi, bize hangi duyguları yaşattığını, arkadaşlarımızı nerede ve nasıl tanıdığımızı anlattık.. Ne söyledim hatırlamıyorum ama sonradan gelen yorumlar gülümsetti beni.. Bu arada biz aileleri ve çifti davet ettiğimizde nişan tepsisinin hazır olmadığı bilgisi geldi.. Tabii deneyimli sunucular olsaydık, öncesinde herşey hazır mı bir kontrol ederdik.. Ama maalesef hem Özcan'ın hem benim ilk deneyimimizdi bu.. Durum böyle olunca, tepsi gelene kadar babalar ve çiftimiz de konuştu.. Çok eğlenceliydi.. çok sıcaktı herşey.. Nişan bittikten sonra gece devam etti.. Sabah kaçta yattım bilmiyorum ama hatırladığım detaylar: nişanda içtiğim bir sürü kırmızı şarabın üstüne iki votka daha içtim, bir ciğerciye gittik, sanırım ben de ciğer yedim, diş fırçam yanımda olmadığı için bir kriz yarattım, neyseki Mustafa ve Eren sayesinde gecenin o saatinde diş fırçası aldım ve dişlerimi fırçaladım.. Sabah uyandığımda üstümü değiştirmiştim ama hangi arada bunu yaptım bilmiyorum :))) Sonra Pınar'lara gittik, balkondan ayrılamadık.. yine sıcacık bir aile, dostlar, muhteşem ikramlar vardı ve denizin seyri çok güzeldi.. Havaalanına gidene kadar kalkamadık yerimizden..
Mersin, güzel ama parça parçaydı.. Mustafa'nın dediği gibi "barış gelmiş, hiç gitmemiş" olsun.. Sadece Mersin'e değil, heryere..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder