Pazar günü dergi almak için sokağın başındaki gazete büfesine gittim.. Bilmiyordum İstanbul Life'ın İstanbul dışında da satıldığını, tuhaf da geldi.. Ankara'dayken ya da başka bir yerdeyken niye okuyalım ki İstanbul'da hangi cafe ya da restaurant açılmış, ya da nerede ne olmuş, ne gösterilmekteymiş.. Ama küçük bir cep ajandası veriyordu, içinde İstanbul fotoğrafları olan, ben de aldım.. İçinde yazıyordu; Başkentten İstanbul'a transfer: Big Chefs.. Bilmiyordum Big Chefs'in Ankara markası olduğunu.. Gerçi nereli olduğunun ne önemi var?? Offf benim feci halde İstanbul'um geldi.. Bugün oraya ışınlanmak istiyorum.. Özledim şehri ve ailemi..
Ama asıl o derginin bana hatırlattığı başka birşey oldu.. Ben 2006 Aralık'ta ameliyat olduktan sonra, 3 ay rapor verilmişti ve canım çok sıkılmıştı evde.. Bir de tabii kendime göstermek istiyorum; eskiden yaptıklarımı halen yapabildiğimi.. Tutturdum Erzurum Expresi ile Kars'a gideceğim, sonra otobüsle aynı yolda, her şehir merkezinde konaklayarak geri döneceğim, oraları kış aylarında göreceğim diye.. Neyse aldım biletimi, taşıyabileceğim kadar da eşyayı yanıma, Şubat 2007'nin oldukça karlı bir gününde çıktım yola.. 21 saat süren bir tren yolculuğu sonunda, diz boyu karın içinde, Kars Merkez İstasyonu'na indim.. Elimde çanta, halen acıyan ameliyat yerlerime inat, karda bata çıka yürüyüp bir taksi bulup, doğruca öğretmenevine gittim.. O gün çok soğuktu hava ve ben titredikçe ameliyat yeri daha fazla acıyordu, kapattım kendimi öğretmenevinin içindeki dinlenme salonuna.. Kimsecikler yok öğretmenevinde, kimse gelmemiş o havada Kars'a.. Neyse bir yandan gazete okuyor, bir yandan sokakta oynayan çocukları seyrediyor, bir yandan çay içiyorum.. Televizyonun sesi de uzaktan geliyor ama rahatsız etmiyor.. Çok huzurluyum.. Sokaktaki çocukların üstlerinde öyle ince şeyler var ki şaşırıyorum üşümemelerine.. Kazlar var sonra.. Çocuklar, kazlar, köpekler hepsi bir arada, sokakta.. Yoksulluk hemen farkediliyor; yamalı dizlerden, kısa kalmış, yıpranmış pantalonlardan, orası burası sökülmüş kazaklardan.. Sonra birden ben pencereden bakıp sokağı izlerken, kulağımda bir cümle yankılanıyor: "Whiskas.. kedinizin tercihi".. Televizyonda bir reklam.. Sonra devam ediyor ve kedilerin ihtiyacını bilen markayı övüyor.. Sokağa bakıyorum.. Çocuklar, kazlar, köpekler, kar, çamur, soğuk.. Onların ihtiyaçları??? Kars'ta o reklam o kadar alakasız ki.. O reklam İstanbul için, Ankara için ya da başka bir büyük kent için, orada yaşayan bazı insanlar ve kediler için.. O reklama da, markaya da öfkelendim o gün, üzüldüm gördüğüm yoksulluğa, kendimi suçlu hissettim..
Acaba İstanbul Life, Kars'a da gitmiş midir? Okuyanlar ne hissediyordur, pencereden gördükleri yoksulluğa bakarken???
çok güzel bir yazı olmuş. umarım bir gün ben de karsa gidebilirim.
YanıtlaSilannemle kemoterapideyken tv'deki bioxin reklamı da bana boyle anlamsız gelmişti o zaman.
çok deli olmuş ameliyatlı halde atlayıp gitmek. güzel de olmuş.
YanıtlaSilokuyunca o manzara, çocuklar, reklam... hepsi gözümde canlandı.
Güzel blogunuza maydanoz blog topluluğu arasında tanıtımı için bir sayfa ayırdım, selamlar.
YanıtlaSilSelmacigim benim de icime cekip gitme hissi tohumu ektin. Ole bi yasama dalmali hakkaten. Kutulara sigdirmaya calistigimiz hayati bi sole sokaklara yollara bosaltsak fena mi olur?
YanıtlaSil