30 Nisan 2012 Pazartesi

Derin'li Pazar

Bugün Derin'le geçti... Baleden sonra ne yapalım diye düşünürken, Kadıköy'e Çiya'ya gidelim dedik, orada yemek yerken düşünürüz diye de anlaştık. Ben de ona program önerip durdum...
Teyze: Taksim'e gidelim
Derin: Hayır, gitmeyelim
Teyze: Beşiktaş'a ne dersin Denizcilik Müzesini gezeriz.
Derin: Yok dışarıda olalım ama Beşiktaş'a da gitmeyelim
Teyze: Beykoz'a gidelim, Boğaz'da erguvanların fotoğrafını çekeriz
Derin: Yooook, istemiyorum
Teyze: Benim bir arkadaşım var, küçük de bir oğlu var, onu da arayalım, Kadıköy'de kalalım
Derin: Yok teyze aramayalım, ben sanırım sıkılırım, utangaçım ya! Ama Kadıköy'de kalalım. İkimiz olalım.
Teyze: Peki ama alışveriş yok..

Her ne kadar böyle anlaşsak da Nezih'den kendisinin renklendireceği şeffaf stickerlardan aldık, bir de üstünde kedi olan bir cetvel.. Neyse bugün ucuza kurtuldum denebilir :)

Stickerları bir an önce boyamak istedi. Bir yere oturalım diye tutturunca "açık havada bir yer bulalım" dedim. Moda'ya yürüdük, yürürken bana: "Teyze, ben seni annemi sevdiğim gibi seviyorum" dedi...
"Ben de seni çocuğumu sevdiğim gibi seviyorum" dedim. "Ama tek çocuk benim, senin çocuğun yok" dedi. "Olsaydı da farketmezdi yine seni çocuğum gibi severim" dedim. Küçük kuzum benim. Fotoğraf makinamı aldı bir sürü resim çekti. İşte Derin'in objektifinden bir kaç kare:

Kadıköy kedisi: Derin'in en sevdiği tekirdir! Bu yakışıklı da onlardan.


Aaaa! Teyze inanamıyorum Kadıköy'de hıristiyanların dua edebilecekleri bir kilise varmış

Moda Çay Bahçesi börtü böcek detaylarından biri

Hadi biz de kayalıklara gidip yürüyelim..

Teyze, hadi bir dur çekeyim! Poz: Kötü cadı!
Fotoğraf sesli olsaydı, teyzenin "nihahhahhaha" diye güldüğü işitilirdi...

Bu da benden Derin hanım... İyi ki varsın kuzucum, ne tatlı bir arkadaş oldun :)

26 Nisan 2012 Perşembe

Bahar Yine Çok Güzel

İstanbul'a aşığım, her mevsimi başka güzel.. Baharda ise doğayla beraber benim de aşkım tazeleniyor... Akşam annemlerden eve yürüdüm, sahilden... İyot kokusunu her içime çekişimde çok mutlu oluyorum... Ben galiba tekne ev istiyorum...


 Benim sahilim ve Derin'in kedicikleri
Kış gelirken Galata Kulesi'nden bakmak
 Haliç'e kış bakışı...
Annemlerin sahili...

13 Nisan 2012 Cuma

Sevgili Anneannemin Anısına...

Yine Gestalt ödevimi yapıyorum.. Bir hafta sonra da sınav var.. 4. sınıfa geçebilirsem, 2013 haziranında cevval bir psikoterapist olmaya adayım :)

Ödev yaparken aklıma bir sürü şey geliyor.. Tüm bunlar biraz da kaytarma gerekçelerim ama neyse ki yine de uykusuz geceler ardından da olsa bitiyor ödevlerim... Geçen yıl sınav sonrası yapılan değerlendirmede hocalarım; empati düzeyimin oldukça yüksek olduğunu, bu nedenle Gestalt terapisti olmaya yatkın olduğumu söylemişlerdi..

Ödevden kaytarma yollarımdan biri youtube'da video izlemek.. Bu akşam videolara bakarken Neşet Ertaş tarafından seslendirilen Karacaoğlan'a ait "Bir Ayrılık, Bir Yoksuzluk, Bir Ölüm" adlı türkü beni birden çocukluğuma, ilk gençliğime götürdü...

2009 Ekim'inde kaybettiğim anneannem, tek bir dizesi benzerlik gösterse de Neşet Ertaş tarafından seslendirilen türküden tümüyle  farklı, melodisi daha çok bir ilahiyi andıran bir türkü söylerdi, tarlada tek başına çapa yaparken... Acısı üstüne yapışmasın diye sürekli hareket edenlerdendi... Sonradan felç geçirmesi, işte bu yüzden de, yaşadığı büyük haksızlıklardan biriydi bence...

Anneannemin söylediği türkü, onun toprakla dertleşmesi; kendi yüreğini yakan acısını, evladını kucaklamış toprağa akıtması gibi gelirdi bana... Hatırladığım sözleri şöyle idi:

"Şu dünyada üç şeyden de korkarım
Biri yokluk, bir ayrılık, güç ölüm
Üçünden de gönülcüğüm hoş değil
Kul başına verilecek iş değil"

Evladını kaybeden bir annenin acısı ne büyüktür! Onunki de o kadar büyüktü ki, ve biz o kadar çaresiz, o acının karşısında o kadar küçüktük ki! O da elinde çapasıyla, onca yaşına rağmen güneşin altında toprağa söylerdi acısını, arada çapayı bacağına dayar, tülbentinin ucu ile gözyaşlarını siler, yine devam ederdi... Bugün o sahneleri hatırladım birden...

Anneannem çok da istemediği kadar uzun yaşadı, bir evladını 30'lu yaşlarında, diğerini 40'larında kaybetti. Sonra annemin ağır hastalığını gördü... O zaman çok korkuyordu; annemin de acısını görmekten.. Hayıflanarak "ölmeyeceğim ben, daha kimbilir ne kadar yaşayacağım" derdi... Çok şükür annem bizimle :) ama kokusunu özlediğim anneannem artık 60 yıldan fazla yoldaşlık ettiği dedemin, 38 yaşındayken kaybettiğimiz teyzemin, 47 yaşındayken ansızın giden dayımın ve diğer sevdiklerinin yanında... Umarım hepsi ışıklar içindedir... Her birini ayrı ayrı anımsayıp, özlüyorum... Ruhları şad olsun!!!

Sonra düşündüm; çocukken ne çok acıya tanıklık ediyor, onları kendince yorumluyor insan; terkedilmeler, amansız hastalıklar, genç ölümler, geride kalan küçücük çocuklar, acı çeken yetişkinler... Sanırım ben çocukken, çevremdeki tüm bu acıları anlamaya çalıştım... Psikolojik danışmanlık okumamın tümüyle tesadüf olmadığını düşünüyorum. Büyük ihtimalle geçen yıl hocalarımın övdüğü empati kapasitem, aslında kaynağını çevremdeki acılardan alıyor...

Umarım gerçekten iyi bir Geştalt Terapisti olup, danışanlarımın acılarına dokunabilir, onlara temas edebilirim... Çok istiyorum insanlar için iyi şeyler yapmayı, acılara eşlik edip birazcık azaltabilmeyi... Bu yüzden şimdi ödevime dönüp bir Borderline olgusu yazsam iyi olacak sanırım :)

10 Nisan 2012 Salı

İpekyol'dan Ayakkabı

Aşağıdaki linke tıklıyorsunuz bir ayakkabı seçiyorsunuz ve minik bir form dolduruyorsunuz 1 dk nızı almıyor formu doldurmak.


Size de bir link veriliyor. O linki arkadaşlarınıza yolluyorsunuz ve ücretsiz İpekyol’dan ayakkabı kazanıyorsunuz...Bol şans..

Şu linke tıklayın lütfeeeen :)  http://www.hurriyetaile.com/ipekyol/9d80

8 Nisan 2012 Pazar

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Nezleli Karga yazmıştı böylece tanıştım...  hemen okumak istedim içinde dostluk ve Ankara olan bu kitabı.. Nezleli Karga öyle güzel yazmıştı ki kitabı okuduktan sonra tekrar onun yazısını okudum kitabı sevdiğim kadar onun anlatımını da tekrar tekrar sevdim... Hatta bayıldım... Yazıyı okumak isterseniz:

http://nezlelikarga.blogspot.com/2012/01/bizim-buyuk-caresizligimiz.html

Nezleli Karga'nın yazısından bir-iki hafta sonra, bir uykusuz gecede; tv kanalları arasında gezerken TRT1'de karşıma çıkıverdi filmi... Yani kitaptan önce filmi izledim...


Daha da meraklandım... Kitabı aldım ama başlamadım bir türlü.. Sanırım "merakta kalmak" hoşuma gitti... Sonra elime aldım ve bir solukta bitti... Tadı hala damağımda... İşte bir kaç alıntı:

"Aşk, eşitler arasında yaşanır."

"Bütün sıkı ilişkiler bir azınlıktır çünkü. Sırtlarını 'dışarıya' bir güzel dönmüş iki insanın oluşturduğu azınlık."

"Hemen her cümle 'hatırlıyor musun' sorusuyla biter, ortak geçmişimizin g'si büyük yazılır, eylemlerimizin kipi daima güzel geçmiş zamandır..."

"Yürüyordum, kendi kendime büyük sözler söyleyerek kalabalığın içinde yürüyordum. Özgürlüğün kimse tarafından sevilmemeyi göze almak olduğunu söylüyordum."

"Gerçek mi? Kendisi de sayısız insan tarafından anlatılmış sayısız hikayeden ibaret olan gerçeği kim bilebilir ki!"

"Aşkın insanı zenginleştirdiğini biliyorduk, fakirleştirdiğini de bilelim."

1 Nisan 2012 Pazar

"...
- demek istediğim, dedi, zamanınızı nasıl geçirirsiniz?
- zamanımın çoğunu, azaltmakla geçiririm.
..."
                                           Boris Vian, Günlerin Köpüğü

Haksızlık etmişim bunca zaman kitaplığımda bekleterek... Muhteşem!!

Sarabande Deyince...

Sarabande


Pek çok yerli dizide yerli yersiz çalınarak harcanmış güzel müzik..