30 Aralık 2009 Çarşamba

Reconstruction-Yeniden Sev Beni

Ya çok sevilecek, ya da hiç sevilmeyecek bir film sanırım.. Yani öyle arada kalmak, zor gibi.. Dün akşam cilt bakımımdan sonra eve gidip kendimi şımartma seanslarıma devam ettim ve bu filmi izledim, ben çok sevdim.. Aşık olunca hani birden o insan sanki çook uzun süredir tanıdığınız biri gibi olur da önceden tanıdıklarınıza yabancılaşırsınız ya.. ama sonra eskiye dönmek zorlaşır.. yani ilk andan itibaren aynı şeylere güler, aynı şeyleri farkedersiniz.. hani içiçe geçersiniz..  başka bir gerçeklik yaratırsınız, sadece siz varsınız gibi.. ama hiç de kolay değildir yine de gelgitler.. öyle düşündüm işte.. filmin açıklamasındaki şu yorum çarpıcı geldi: "Ya da her zaman söylendiği gibi; aşk, o güne kadar varolan her şeyi unutmak ve yeni bir hayat yaratmak mıdır"..
Ben tekrar izleyeceğim bu filmi.. Zihin yoran ama keyif veren, hoş bir kurgusu var.. dikkatle yoğunlaşmak lazım..

Kendimi Şımartıyorum-Varan 1

Geçen gün kuafördeyken, ki şimdilerde gitmekte olduğum yer; saç dışında farklı farklı pek çok güzelleşme ünitelerini içinde barındıran bir yer, estetisyenlerden biri yanıma geldi ve yılbaşına kadar cilt bakımında bir promosyon olduğunu söyledi..

"Ayy niye bana bunu söylüyor, ihtiyacım olduğunu mu düşünüyor, yaşlandım işte biliyordum, buradaki en kolay satış yapılabilecek kişi benim, hayır diyemediğimi o da farketti, falan filan" gibi iç söylenmeler yapmadan ;) "aaa olabilir gerçekten, şu sıra kendimi şımartmak için ne yapabilirim diye düşünüyordum.. daha sonra arar randevu alırım" dedim.. veee kampanyaları bitmeden dün akşam randevu aldım, gittim.. Daha önce hiç yaptırmamıştım, fikrim yoktu nasıl olacağıyla ilgili.. Randevum 18:30'daydı, beni odaya aldılar.. Bir yatağa uzandım, yanımdaki bir cihazdan uzun bir süre buhar üflendi yüzüme.. sonra orada yaklaşık 30 tane falan kutu vardı kimisi cam, kimisi plastik; sanırım tümünü değişik zamanlamalarla sürdüler, sildiler, bazıları kötü kokuyordu ama genelde hoş kokulu şeylerdi.. sonra maske yaptılar.. yüzüme, boynuma, omuzlarıma ve kollarıma masajlar yaptılar.. acayip bir keyifti.. ben mayışmış öylece yatıyorum.. Çoook huzur verici..

Tekrar yüzüm ılık su ile silindi, kurulandı.. "geçmiş olsun" dedi bir ses.. gözlerimi açtım ama hemen kalkamadım yerimden.. o kadar keyifliydi ki anlatamam.. saat 20:00 idi ben o odadan çıktığımda.. çok güzeldi yaa öyle parmağını bile kıpırdatmadan, bırakmak kendini.. yüzüme masaj yapılması da ayrıca değişik bir deneyimdi benim için.. kendini şımartmak isteyip, nereden başlayacaklarını bilemeyenlere öneririm..

29 Aralık 2009 Salı

Delirium.. Adı Üstünde Deliriyorum..


Dün akşam izlediğim bir film sırasında hatırladım. Annem 2005 Kasım'ında infektif endokardit geçirince ki çoook uzun bir hikayedir, delirium denen, psikiyatride geçici organik akıl hastalığı kategorisinde değerlendirilen bir durum da yaşamıştı.. Aslında bir yüksek tansiyon krizi ile hastaneye gitti, yolda kalbi ve solunumu durduğu için müdahale edildi, sonra kardiyolojik şoka girdi, ardından boynundaki bir damardan kataterle kalbe ilaç verdiler veeeeeeee annem çok şükür ki geri geldi.. Ancak hikaye burada bitmedi.. Bir de üzerine hastanede kaldığımız ilk haftanın sonunda düşmeyen yüksek ateşle ilk belirtilerini gösteren kalp kapağında enfeksiyon, ki adı infektif endokarditti, oldu.. Kabus gibi günlerdi.. İki ay her an annemi kaybetme ihtimali ile geçti.. O günden beri de ne yazık ki, yapılan her tedavide olabilecek tüm komplikasyonlar anneciğimin başına geldi.. Çok şükür ki hala hayatta..

Asıl dün akşam gülümseyerek hatırladığım o deliriumlu günleri anlatacaktım.. Ne tuhaf, üzerinden 4 yıl geçince artık gülümseyebiliyorum, o zamanlar çok ağırdı oysa.. Delirium adeta vücudun ciddi bir tehditle karşı karşıya kaldığında kendini korumak için ortaya çıkarttığı bir bilinç rahatsızlığı. Yer, zaman hepsi birbirine karışıyor, kişi dışarıdan gelen hiç bir uyarana odaklanamıyor, halusinasyonları oluyor, başka bir gerçekliği yaşıyor.. Bir yandan annemin fiziksel sağlığını düzeltmeye çalışıyoruz ki arka arkaya yeni hastalıklar yaşıyor o dönemde, bir yandan da bu psikiyatrik durumu nasıl çözeceğimizi düşünüyoruz kara kara.. Ben haftanın beş günü işe gidiyorum Ankara'da, sonra cuma akşamı çıkıyorum 19:00'daki otobüsle Edirne'ye gidiyorum, iki gün annemle kalıp pazartesi sabah tekrar işe geliyorum.. Bir gün, üzerimde bir t-shirt var, aynen yukarıdaki gibi ama resim Marlyn Monroe değil, başka bir kadın işte.. Neyse.. Otobüsten iniyorum, doğruca hastaneye annemin yanına gidiyorum, delirium tavan yapmış.. Beni görüyor.. "Annecim nasılsın?" diyorum, ellerini tutarak.. Annem yatağında oturuyor ve doğruca benim t-shirt'ümdeki resme bakıyor.. Sonra.. O zaman beni çok ağlatan ama dün akşam hatırlayınca koparan cümle dökülüyor ağzından "siz, ne kadar güzelsiniz" ve elini uzatıp t-shirt'teki fotoğrafın saçlarını sevmeye çalışıyor.. Bana bakmasını sağlamaya çalışıyorum ama olmuyor, o bir süre daha t-shirt'ümdeki kadınla konuşuyor.. Ben konuşuyorum, ama onun için yokum.. sadece t-shirt'ümdeki o güzel kadın var..

Hayat ne kadarını, nasıl algılıyorsak öyle var.. Dün annemin t-shirt'ümle konuşan haline çok güldüm, ama ne yapsındı? Yaşadıkları başetmek için çok ağır şeylerdi.. Bazen anneminki kadar belirgin, bazen hepimizin yaşadığı kadar göze çarpmadan yaşanan ne çok kaçışlarımız var.. Ama hepsi kendimizi daha fazla zarardan korumak için.. Böyle bakınca kendime de yumuşadım :)

Heyooooo


Yaşasııııın.. Yılbaşı gecesi İstanbul'da olacağım.. Hiç ihtimal vermiyordum; olmaz, nasıl olsa vermezler diyordum, hayal de kurmadım sonra üzülmeyeyim diye amaaaaaaaaaaaa 2.Ocak günü için izin verdiler.. Hem de sadece bana değil, tüm çalışanlara..

Ben yılın ilk günlerini İstanbul'da tüketeceğim, çok keyiflendim.. Çok mutluyum.. 31 Aralık'ta akşama kadar çalışıp, sonra koşturarak otobüse yetişeceğim, ardından beş buçuk saat sürecek bir yolculuk yapacağım ama olsun, sanırım 23:59'dan önce orada olmayı başaracağım :)) Derin ve kardeşimle beraber olacağım, yaşasın..

28 Aralık 2009 Pazartesi

Avatar

Dün akşam izledim.. Tek kelime ile muhteşem.. Ben orada yaşamak istiyorum, Pandora'da.. hırstan uzak, ağaçların üzerinde dolaşmak, tüm canlılarla bağ kurmak.. Doğayı dinlemek, içimden ve dışarıdan gelen sesleri tanımak, kendimi kocaman bir enerjinin parçası hissetmek istiyorum. Film gerçekten olağanüstü idi.. Filmde Amerika'nın terör politikasına göndermeler de vardı.. İzleyin, sinema anlayışınız değişsin.. İçinde kalmayı isteyeceğiniz güzel bir masal..

25 Aralık 2009 Cuma

Sömestr'de ne yapalım???


Eveeeeeet arkadaşlar.. acil öneri bekliyorum, kardeşimle Dubai'ye gitmekten vazgeçtik.. Hem çok pahalı, hem de vizeydi, pasaporttu uğraşmak istemiyoruz... Aklımdan geçenler: Antalya, Kıbrıs ya da termal otel seçeneği olabilir. Kar tatili olabilir. Yanımızda 6 yaşında bir de küçük hanım bulunacak, önerilerinizi rica etsem.. Belki daha önce gittiğiniz, çok beğendiğiniz ve bize de önermek isteyeceğiniz bir yer olabilir.. Biz, üç kız, nereye gidelim bu sömestr tatilinde??

24 Aralık 2009 Perşembe

U-ta-nı-yo-ruuuum


Ben yaş aldıkça bunun azalacağını sanıyordum ama öyle olmadı.. Son dönemde yine başladı; her şeyimden utanıyorum.. Söylediklerim, yaptıklarım, görüntüm.. Eve saklandım şu sıra.. Hiç içimden gelmiyor dışarı çıkmak, kimseyle konuşmak, aynaya bakmak.. Aslında neden olduğunu biliyorum ama anlatacak halim yok... Sadece kendimle uğraşıyorum "neden böyle, neden şöyle" diye.. Bir de hep "onu niye böyle yaptım, bunu niye öyle yaptım"larım, "keşke şöyle deseydim, keşke öyle yapmasaydım"larım var.. Ve kendime çok öfkeliyim..

21 Aralık 2009 Pazartesi

Maydanoz Blog Topluluğu..



Neden bir blogum var?? Sanırım bir biçimde "ben de varım" demek için.. Daha önce onay-kabul konusunda yazmıştım.. Blogumun aldığı kabul de beni mutlu etti.. Bir blog dizini var ve benim blogum da şu anda tanıtım için o dizinde..

http://cimcimeblog.blogspot.com/2009/12/turuncu-scack-umut-dolu.html

16 Aralık 2009 Çarşamba

İstanbul.. Ankara.. Kars..


Pazar günü dergi almak için sokağın başındaki gazete büfesine gittim.. Bilmiyordum İstanbul Life'ın İstanbul dışında da satıldığını, tuhaf da geldi.. Ankara'dayken ya da başka bir yerdeyken niye okuyalım ki İstanbul'da hangi cafe ya da restaurant açılmış, ya da nerede ne olmuş, ne gösterilmekteymiş.. Ama küçük bir cep ajandası veriyordu, içinde İstanbul fotoğrafları olan, ben de aldım.. İçinde yazıyordu; Başkentten İstanbul'a transfer: Big Chefs.. Bilmiyordum Big Chefs'in Ankara markası olduğunu.. Gerçi nereli olduğunun ne önemi var?? Offf benim feci halde İstanbul'um geldi.. Bugün oraya ışınlanmak istiyorum.. Özledim şehri ve ailemi..

Ama asıl o derginin bana hatırlattığı başka birşey oldu.. Ben 2006 Aralık'ta ameliyat olduktan sonra, 3 ay rapor verilmişti ve canım çok sıkılmıştı evde.. Bir de tabii kendime göstermek istiyorum; eskiden yaptıklarımı halen yapabildiğimi.. Tutturdum Erzurum Expresi ile Kars'a gideceğim, sonra otobüsle aynı yolda, her şehir merkezinde konaklayarak geri döneceğim, oraları kış aylarında göreceğim diye.. Neyse aldım biletimi, taşıyabileceğim kadar da eşyayı yanıma, Şubat 2007'nin oldukça karlı bir gününde çıktım yola.. 21 saat süren bir tren yolculuğu sonunda, diz boyu karın içinde, Kars Merkez İstasyonu'na indim.. Elimde çanta, halen acıyan ameliyat yerlerime inat, karda bata çıka yürüyüp bir taksi bulup, doğruca öğretmenevine gittim.. O gün çok soğuktu hava ve ben titredikçe ameliyat yeri daha fazla acıyordu, kapattım kendimi öğretmenevinin içindeki dinlenme salonuna.. Kimsecikler yok öğretmenevinde, kimse gelmemiş o havada Kars'a.. Neyse bir yandan gazete okuyor, bir yandan sokakta oynayan çocukları seyrediyor, bir yandan çay içiyorum.. Televizyonun sesi de uzaktan geliyor ama rahatsız etmiyor.. Çok huzurluyum.. Sokaktaki çocukların üstlerinde öyle ince şeyler var ki şaşırıyorum üşümemelerine.. Kazlar var sonra.. Çocuklar, kazlar, köpekler hepsi bir arada, sokakta.. Yoksulluk hemen farkediliyor; yamalı dizlerden, kısa kalmış, yıpranmış pantalonlardan, orası burası sökülmüş kazaklardan.. Sonra birden ben pencereden bakıp sokağı izlerken, kulağımda bir cümle yankılanıyor: "Whiskas.. kedinizin tercihi".. Televizyonda bir reklam.. Sonra devam ediyor ve kedilerin ihtiyacını bilen markayı övüyor.. Sokağa bakıyorum.. Çocuklar, kazlar, köpekler, kar, çamur, soğuk.. Onların ihtiyaçları??? Kars'ta o reklam o kadar alakasız ki.. O reklam İstanbul için, Ankara için ya da başka bir büyük kent için, orada yaşayan bazı insanlar ve kediler için.. O reklama da, markaya da öfkelendim o gün, üzüldüm gördüğüm yoksulluğa, kendimi suçlu hissettim..

Acaba İstanbul Life, Kars'a da gitmiş midir? Okuyanlar ne hissediyordur, pencereden gördükleri yoksulluğa bakarken???

Bir yıl bitiyor..


Bir yıl bitiyor, bu yıla dair umutlar, hüzünler, mutluluklar hepsi anı oluyor birer birer.. 2010 geliyor ve ben 40 oluyorum 4 ay sonra.. ne zaman bu kadar yaş aldım, nasıl devirdim 40 tane seneyi arka arkaya? dönüp baktığımda çocukluğum, lise, üniversite ne kadar yakın duruyor aslında.. Ama 17 yıl bitmiş, üniversite biteli.. Böyle hesap-kitap işine dalınca, ister istemez neler oldu hayatımda diye de düşünüyorum. Neredeyse 40 yıl süren bu yaşama neler sığdı??? Bir sürü aşk bir kere :)) Ben kolay aşık olurdum.. 2008'de sakatlandı bu aşık olabilme potansiyeli.. neyse hala bende nasıl olsa, tekrar harekete geçeceği günü bekliyorum, belki 2010'da o gün gelir :)) Sonra sevgi ile sarmalayan, güzel dostlar- dostluklar, abla olma, teyze olma, anneni kaybedeceğinden çok ama çok korkma, İstanbul-Ankara arasında tenis topu misali git-geller, her iki şehirde de kurulmuş dostluklar ve çalınabilecek bir sürü kapı, bir evlilik, bir boşanma, pek çok öğrenci, üç kıtada 12 farklı ülkeyi görme şansı, hiç de fena olmayan çoğunlukla mutlu çalıştığım 4 farklı işyeri, desteksiz ayakta kalmama fazlasıyla yetecek kadar kazanç, katıldığım güzel eğitimler, alınmış pek çok sertifika, bir sürü konferansta yapılmış sunumlar, huzurlu bir ev, harika bir kardeş, dünya tatlısı bir yeğen, ellerinden gelenin en iyisini yapan bir anne-baba, bir kalp ameliyatı, uzatmalı bir yüksek lisans macerası, iki gezi kitabında ve bir kaç dergide basılmış gezi yazıları.. Bunlar hemen aklıma gelenler.. Daha ne çok şey var aslında hayatın muhasebesini çıkartmaya çalışınca ve hepsinden bana kalan, öğrendiğim ne çok şey var; beni ben yapan...

2009 başında kendi kendime bir yazı ile sahip olduğum ve bu yüzden kendimi şanslı hissettiğim şeyleri sıralamıştım. Az önce o listeye tekrar baktım sahip olduklarımı hatırlamak için ve HAYATIN GÜZEL SÜRPRİZLER GETİRECEĞİNİ BİLİYORUM, UMUDUM VAR demişim.. Şu sıralar biraz kafam bulanıklaşsa da UMUT hep var, ne güzel..

Bir de kar yağarsa, bir de yılbaşı gecesi İstanbul'da olursam çok ama çok güzel olmaz mı???

10 Aralık 2009 Perşembe

Son Günler..


Yılın son günleri, her yer ışıklandırılmış, süslenmiş.. Ben bu yıl da ışıkları görünce neşelenmiyorum.. Galiba feci halde büyüdüm.

Bu sıralar ne yapıyorum?? Çalışıyorum, işe gelmek mecburiyetten.. Eve gidiyorum, her akşam bir dizi ya da film izliyorum, elime de alıyorum örgümü.. Aslında herhangi bir amaç için örmüyorum.. Örüyorum, belli bir uzunluğa geliyor söküyorum.. Arada bir, bir kaç arkadaşımla sohbet ediyorum, biryerlere gidip çay-kahve birşeyler içiyorum ya da yemek yiyorum, bazen yürüyorum.. Bir de uyumadan önce mutlaka okuyorum.

Bu yıl böyle bitiyor.. Aktivitelerim: çalışmak, yemek, içmek, tv-film izlemek, örmek, okumak, uyumak, sohbet etmek, yürümek..

Çoğu zaman diyorum ya "işyerinde çok zaman geçiriyorum, kendime zaman ayıramıyorum" ayırsam ne yapardım çalışmanın dışında?? O zaman farklı hisseder miydim??

Sanırım çoğu kişi de aşağı yukarı bunlara benzer şeyler yapıyor.. Peki ama ben neden içimdeki boşluk duygusunu dolduramıyorum???

7 Aralık 2009 Pazartesi

Çocuk Bilge.. Derin..

Bayramda her zamanki gibi yine İstanbul'daydım, yine kardeşimle, yine yeğenim Derin'le.. Ben Derin'den çok şey öğreniyorum ya da o öyle birşey yapıyor ki "haaaa doğal olanı buymuş demek" diyorum.. Bu bayram tam dönüş yolculuğumun öncesi Derin'le acele içinde yolda yürürken bir yandan da montunun fermuarını çekmeye çalışıyordum, üşümesin diye.. Sonra öyle birşey oldu ki Derin çığlık attı ve ağlamaya başladı, ben yanlışlıkla fermuara çenesini sıkıştırmıştım. Tahmin edebiliyor musunuz ne kadar acıdığını??? Ben hemen eğildim, sarıldım ona, nasıl ağlıyor can acısıyla.. Küçücük bir alan ama oradaki deri hafifçe sıyrılmış ve kanıyor... Sarıldım kuzucuğuma ve diyorum ki "Derincim.. çok özür diliyorum teyzecim, farketmedim.. gerçekten çok üzgünüm.." Yanımızdan insanlar geçiyor, Derin bana, ben ona sarmaş dolaş.. Bana dedi ki küçücük kuzucuğum: "Teyze biliyorum senin suçun değil, ama çok acıyor".. Gözlerim doldu, birinin bana bunu söylemesine ne çok ihtiyacım varmış meğer.. Benim suçum değil :)))

Bu sözleri duyunca ilk aklıma gelen diğer şey: Derin gerçekten acısına ağlıyor..

Benim başıma çok sık gelir mesela, siz de yapıyor musunuz bilmiyorum? Birşey olur canım yanar, fiziksel ya da duygusal.. Üzülürüm, ağlarım belki.. Sonra özür dilenir, ama ben yine ağlarım bu sefer kızarak.. Kızarım, oysa karşımdaki insanın elinden özür dilemekten daha fazlası zaten gelmiyordur, olan olmuştur bir kere sonuçta.. Ama ben, dikkat etmedi diye kızarım, özenli olmadı diye kızarım, saygı duymuyor diye kızarım, değer vermedi diye kızarım, kızarım da kızarım.. Sonra kendimi çaresiz hissederim bir de, bu durumlarla ilgili.. Derken bir bakarım acıma ağlamıyorum, öfkeden ve çaresizlik duygularımdan ağlıyorum.. Oysa doğalı; acım bitene kadar ona ağlamak değil mi??

Hem de birine "biliyorum sen de istemezdin benim canımı bu kadar yakmayı ama çok acıdı" demek ve ağlamaya devam etmek daha kolaylaştırmaz mıydı acıyı bitirmeyi, iki kişi için de??

Sonra Derin'in acısı geçti, güle oynaya yürümeye devam ettik.. Ama annesini görünce de nazını yaptı.. şefkati aldı :))

Aslında ÇOCUKken hepimiz daha BİLGEyiz sanırım, sonra törpüleniyor bunlar.. Adına da büyümek deniyor.. büyüyoruz.. daha öfkeli, daha umutsuz oluyoruz..

2 Aralık 2009 Çarşamba

Denge..


Azıcık denge istiyorum, diğer adı huzur.. Öyle ayaklarım yerden kesilmesin mutluluktan ya da bir anda gözlerim dolmasın gördüğüm, duyduğum, okuduğum herhangi birşeyden dolayı.. ben şimdi ve burada, sadece SIFIR NOKTASI'nda olmak istiyorum, ne artıda ne de ekside.. Tam sıfırda.. Şimdi ve burada..