26 Kasım 2013 Salı

Uzun Bir Aradan Sonra...

Zaman ne kadar hızlı geçiyor. Uzun zamandır yazamadım, hep bir koşuşturmaca ve sıkışıklık içinde idim. Şimdi ise hastayım ve koşuşturmacaya zorunlu bir ara vermiş durumdayım.. E.'yi "ah canım arkadaşım, neler gördün de artık görmek istemiyorsun?" dedirtecek kadar şiş, kırmızı ve bir o kadar da iltihaplı gözlerle görmeye çalışıyorum.. Şimdilik biraz puslu :)

Bu yıl iş değiştirdim. Bugüne kadar bir istisna dışında üç yıldan fazla çalışmadım aynı yerde, daha önceki işimde de üç yıl dolmuştu. Şu anda Kadıköy'de 142 yıllık bir binada çalışıyorum, okulu biz kuruyoruz. Bu yüzden özel bir ekibiz.. Çok sevdiğim arkadaşlarım oldu.. Bu bir zenginlik aynı zamanda dinamizm. Yeni yerler, yeni umutlar, yeni sıkıntılar, yeniden kendi potansiyelini tanıma fırsatı..


  
22 Temmuz sabahı yeni okuluma gittiğimde hummalı bir restorasyon çalışması yapılıyordu, hala da küçük işler devam ediyor.. Yetişecek, yetişemeyecek derken 16 Eylül'de öğrencilerimize hoşgeldiniz demeyi başardık.
 Derin her zamanki gibi benim yeni okuluma da bayılıyor.. Aslında benim çalıştığım yer olması ona ilgi çekici geliyor..
Bu yıl hayallerimden birini gerçekleştirdim ve Kenya'da safari yaptım.. Olağanüstüydü..
Bu yıl bitmeden seyahatleri yazmak istiyorum, beş ülkede on bir şehir gördüm.. Şimdi de sömestr tatili için hayal kurmaya başladım :) Biri sıcak, biri çok soğuk iki alternatif arasındayım..




1 Haziran 2013 Cumartesi

Bahar bitiyor mu????

Son beş gündür tarihi anlar yaşanıyor... Tonlarca biber gazı, tonlarca su sıkıldı insanların üzerine... Basın sustu... Televizyonlar, insanlar birlikte direnmek için yürüyerek bir kıtadan diğerine giderken saçma sapan magazin haberlerine, eğlence programlarına devam etti... Umutluyum, umarım bir değişimin içindeyiz.. ama bence en önemlisi; yalnızlaşmaya başladığımızı düşünürken ne çok olduğumuzu gördük!


24 Mayıs 2013 Cuma

Mayıs da biterken...

Bu yıl bazen zaman sanki her zamankinden daha hızlı akıyor gibi geliyor, bazen de dönüp geriye baktığımda bu kadar şeyi bu denli kısa zamanda yaşamış olamam dedirtecek kadar yavaş akıyor...

Şu anda en bayıldığım aktiviteyi yapıyorum... World Travel Channel izliyorum.. Ayhan Sicimoğlu Cote d'Azur geziyor, ben hayal kuruyorum.. kucağımda bilgisayar, dünya ile en keyif aldığım ilişki biçimi bu oldu... izlemek ya da blogları okumak... Bu yıl en çok hayatı izlerken yakalıyorum kendimi.. İçine girmiyorum, ya kulak misafiri oluyorum ya da göz atıyorum... Yastandır diyorum... Annemi çok özlüyorum, biliyorum o özlem hiç bitmeyecek.. Çok da enerjim yok.. Böyle mutluyum, huzurluyum.. Yerimden kalkmak istemiyorum... Günlük yazıyorum... Hayal kuruyorum... Evim, kafam, son sekiz yılım darmadağınık! Toparlanmaya çalışıyorum... 2005 öncesine dönebilmeyi ve hep orada kalmayı çok isterdim... İmkansız biliyorum... kendimi sürekli Ege'de güzel bir evde hayal ediyorum...


23 Nisan 2013 Salı

Kutlamalar...

Bu ay benim için kutlama ayı... Şımartılma sırası şimdi bende! Bir süredir küçük organizasyonlarla yeniden yeniden kutluyorum doğum günümü... Doğum günümün sabahı ise hissettiklerim duygu kokteyli gibiydi... Bir ağladım bir güldüm... Sabah tüm iş arkadaşlarım geldiler, onlara sarılırken bir yandan içimde hayatımın en zor yıllarından birinde yanımda oldukları için duyduğum minnet vardı... Her biri, varoluşuyla benim için kocaman bir armağan!
Bir de uzaklardan gelenler vardı ki onlar hem göze, hem mideye hitap etti.. 
Bu yıl "Hüsn-ü Yusuf Yılı" idi.. Hem ev, hem de ofiste bana eşlik ediyorlar hala.. Çok sevdiğim bu çiçeğin diğer bir adı da "Acem Karanfili" imiş... Derin  çok komikti "Teyze, bak sana bu çiçekleri kendi paramla aldım" diyerek verdi, Disneyland için biriktirdiği paralara kıymış kuzucum :)
Kardeşim hafta sonu Derin'in veli toplantısına gitti, herkesin İngilizce dersinde yazdığı mektuplar asılı imiş, kardeşciğim Derin'in yazdığı mektubu fotoğraflamış; diğerleri anne-babalarına yazarken, benim kuzum "Dear Aunt...." diye başlamış mektubuna...
Arkadaşım E.'nin eşi sayesinde keşfettiğimiz Bbc Bosphorus Brewing Co. geçtiğimiz günlerin keyifli olaylarından biriydi.. Kendi biralarını kendileri üreten bu bira tapınağını, tüm biraseverlere öneririm, özellikle yaz aylarında bahçesi çok keyifli bir mekan olacaktır. 
Bu tepsideki biraları denedikten sonra, biraz baharatlı bir bira olduğunu söyledikleri "Haliç Gold"da karar kıldık biz. Açıkçası pişman da olmadık. Yanında ise Somon salata ve tavuk pate aldık...
Sonra Z.'de buluştuk; şaraplar, ev yapımı likörler, kahveler içtik. Ben hiç wasabi yememiştim, tadına baktım.. Acısı uzun süre kalmadı ağzımda, pek de sevdiğimi de söyleyemeyeceğim..Aşağıda yeşil renkli çerez wasabili birşeydi...
Sonra Çiya'ya gittik yine! İstanbul'daki ikinci adres oldu şu sıra; Keladoş ve murc pilavı yedim bu sefer.
Benim miniklerin bana hazırladığı doğum günü hediyelerimi çok sevdim :)
Ardından kardeşimdeki partim...
Partinin en güzeli :)
Gecenin bitimi, evde.. Beni dünyaya getirdiği için teşekkür ettim anneciğime...
Biraz da domestic işlere verdim kendimi.. İşte "pencere önü tarım" uygulamam. Yıllardır isterim saksıda nane yetiştirmeyi, en sonunda diktim nanelerimi; Z. de onu ziyaretim sırasında kendi bahçesinden iki tane soğan verdi "organik soğan bunlar" diyerek. Böylece soğan ve nane tarımına başladım.. Ama daha ilk gün hemen kargalar nanelerime ortak olmak isteyince, bir öneri üzerine çöp şiş çubukları ile çitimi kurmak zorunda kaldım... Bir kaç sabahtır da kahvaltıda dalından nane koparıyorum...
Bir başka evsel faaliyetim de yoğurt mayalamak oldu. Onu da yıllardır aklımdan geçiririm, şişede günlük süt aldım ve toprak tenceremde ısıttıktan sonra arkadaşımdan aldığım ev yoğurdu mayasını kullanarak mayaladım.. Yedi saat sonra son derece lezzetli bir yoğurdum oldu.. İlki başarılıydı..
Bir de fotoğrafını çekmediğim, tarifini bloglarda okuyup yaptığım portakallı-kahveli likörüm var ki, o da son derece başarılı :) Şimdilik keyfim yerinde...

9 Nisan 2013 Salı

Erken Kutlamalar Başladı

...
Aylardan en zalimidir Nisan, leylaklar
Açtırır ölü topraktan, yoğurup
Bellekle isteği, diriltir
Ölgün kökleri bahar yağmurlarıyla.
...
(Çorak Ülke - T. S. Eliot, Çev: Cevat Çapan)

Ben bu zalim ayda doğdum. Değişimin karşı konulamaz olduğu, yeniden uyanışın, canlanışın, ayağa kalkışın ayında... 
Bu yıl annemin özlemi burnumun direğini sızlatıyor, eksikliği içimi dağlıyor ama hayat bu! Bir dost ansızın çıkıp geliyor ve birlikte kahkahalar atılıyor! Hayatta her şey zıddıyla var! Gözyaşı ve kahkaha da öyle! Tıpkı Nisan'ın yağmuru ve güneşi gibi!
Üniversiteden sınıf arkadaşım, E.. Yıllar nasıl geçti de 25 yıl oldu bilmiyorum, her zaman yanımdadır! Candır! Dün önce beni evine davet etti; aradığında salya sümük ağlamaktaydım... Zira annemsiz Nisan, çok ağır! Eve gideceğim dedim. Durur mu E.? Kafasına koyduğunu mutlaka yapar, bağlasan durmaz benim sevgili arkadaşım... Kendi evinde planladığı sürprizi benim evimde gerçekleştirdi... Aşağıdaki kapı desenlerini bir elbisenin üzerinde görünce, bunu bana alması gerektiğini düşünmüş! Sonra yukarıdaki pastaları da almış beni aradı, "yoldayım bana çay yap" diye...
Her yaşımda olduğu gibi yeni yaşımda da önüme bir sürü kapının çıkacağını düşünüyorum. Bazılarını kapatacağım, bazılarını açacağım, bazılarına da belki sonra uğramak üzere gülümseyerek bakacağım, belki kimisinden korkacağım, cesaret toplayana dek çevresinde dolaşıp duracağım! Bu yıl niyetim daha çok kapıyı açmak, en azından aralamak! İlk plan bir sürü kapı, pencere ve balkon fotoğrafı çekeceğim yolculukları arttırmak! 
 
Bu tepsiyi de yeni aldım... Her baktığımda beni mutlu ediyor, gülümsetiyor :)

8 Nisan 2013 Pazartesi

Son günler

 Babam, kırık ve Derin...
 Bahar mahmuru 
 Çiya'da soldan sağa Keme Aşı ve Çağla Aşı
 Sokaktaki komik ağaç
 Alp: Hoş geldin!
 Diyet body
İstanbul'un bahar hali

Bir değişimin eşiğinde...

http://bfidan.net/ adresinden alınmış bu satırlar tam da değişimin ve yeniliğin heyecanlandırmak yerine beni kaygılandırdığı bir anda posta kutuma düştü.. Sanırım ilahi bir mesaj bu :) günlerdir isteklerimi ne yaparak ertelediğimi düşünüyordum; yöntemlerimi fark ettikçe bunları bir liste yapayım ki gözümü açayım, bundan sonra aslında çok da ulaşılabilir olanları bir an önce yaşamaya başlayayım diye.. Listeyi henüz yazamadım, hazırladığımda belki burada da yayınlarım... Ama en çok "yorgunum" ve "vaktim yok" dediğimi göreceğim gibi geliyor.. Oysa bir sürü zorunluluğa hep vaktim ve enerjim oluyor, bir yerlerden buluyorum.. ama kendimle ilgili şeylere gelince sıra farklı oluyor..

Tam da ne aradığımı şimdi hatırlamadığım bir anda internette karşıma çıkan bu blogda bahsedildiği gibi mutlu olmanın bir seçim olduğuna ben de inanıyor ve artık üzerimdeki ölü toprağını silkeleyip mutlu olmaya adım atıyorum.. Beni mutlu etmeyen ama yaparak mutlu olmam gerektiğini düşündüğüm şeylerden birer birer küçük adımlarla da olsa uzaklaşmayı seçiyorum.. Hatta beni mutlu eden bir adımı attım ve ilk şey için harekete geçtim bile :)

Bendeki bu silkelenmeyi sağlayan aşağıda listelediğim dört blogun da yazarı olan eski bankacıya ise milyonlarca kez, hatta sonsuz kez teşekkür ediyorum...

31 Mart 2013 Pazar

İstanbul ve Bahar

Bahar her şehre yakışır ama İstanbul'a bir ayrı yakışır... Dün ve bugün sokaklar cıvıl cıvıldı... Hatta zaman zaman yoğunlaşan trafikle insanı yoran bir hal aldı baharla birlikte sokaklara taşan insanlar ama yine de güzeldi.. Pembe-beyaz çiçekler, ışıl ışıl bir gökyüzü ve güneş... Ben de Suadiye, Bostancı ve Kalamış sahilinde havanın ve dostlarla sohbetin tadını çıkardım..
 

27 Mart 2013 Çarşamba

Heyecanımın Yerine Kaygıyı Koymuşum

Dün bloga bu fotoğrafı koymuştum, bugün ise beklediğim "sevimli şey" oldu... Çok güzel! Ama ben şimdi kendime  soruyorum: Benim heyecanıma ne oldu, neden heyecanlanıp mutlu olmak yerine kaygı duyuyorum??? Aslında güzel bir gelişme, umut dolu bir adım! Ama deli gibi kaygılıyım.. Geleceği düşünüp planlamaya çalışmaktan mı acaba? Akışa teslim olabilmek istiyorum!

26 Mart 2013 Salı

15 Mart 2013 Cuma

Alp ve Efe

Son günlerde okula girişleri ile sabahlarıma neşe katan iki delikanlıdan bahsetmek istiyorum. Her ikisi de henüz üç yaşında ve her sabah benimle atışmaya, bana takılmaya bayılıyorlar.. Bunların içinde en keyif aldıkları ise kapımın önüne kadar gelip, kollarını ve bacaklarını açarak kapımın bir ucundan diğerine uzanıp "şana buyadan geçşmek yaşak", "buydan geşemeşsin" demek.. Bu sırada benim onları ikna çabalarıma bayılıyorlar, kimi zaman kıkırdayarak, kimi zaman büyük bir ciddiyetle her söylediğime bir cevap vermeye çalışıyorlar.. O kapıdan herkes geçiyor, ama bir tek ben geçemiyorum.. Bu arada ikisi de tam bir dil cambazı.. Hatta bu miniklerle sözle başedemeyip, otoritenin gücüne sığınıp "ama buranın müdürüyüm ben, her yere girebilirim" diyen bana "ben şenin işini de beyenmiyoyum zaten" diyecek kadar da kafa tutuyorlar bana...  "Öyleyse ben çantamı alayım gideyim" dediğimde ise "yok, gitme ama buyadan geşemeşsin" yanıtını alıyorum. Devamında mı? Gülmemeye çalışarak, yaratıcılıklarına hayran, onlarla laf cambazlığı yapmaya çalışıyorum..

Bugün yine koşarak geldiler odamın kapısına, gülümseyerek kafalarını uzattılar.. "Aaaa bana günaydın demeye mi geldiniz?" dedim gülümseyerek, karşımda Efe yine gözleri parlayarak "gü-nay-ma-dııııın!" diye yanıtladı beni...

Yaratıcılıklarına hayranım... Daha yeni konuşmaya başlayan bu iki küçük beyin dile bu kadar hakim oluşlarından dolayı şaşkınım, bu sürece katkıda bulunanlardan olmanın da haklı gururunu duyuyorum :) veeee onları çoooooook ama çok seviyorum..

Hayat; çocuklarla birlikte daha renkli, daha canlı!

Az sonra kahvaltıları bitecek ve yukarı çıkarlarken yine bana uğrayıp, şenlendirecekler ortalığı :)

28 Şubat 2013 Perşembe

Marteniçka, Nam-ı Diğer Mart İpi

Bir Bulgar geleneği; bileğe ya da yakaya takılan, iplerden yapılmış, kırmızı-beyaz fiyonklar... Martın ilk günü dileğinizi dileyerek takıp ilk leyleği görene kadar üzerinizde taşımak gerekiyor, ardından da bir taşın altına koyarak ya da bir ağaç dalına bağlayarak ritüeli tamamlıyorsunuz. İki hafta önce, Sofya'da her adım başında satılan "Marteniçka"lardan ben de aldım.. İki haftadır bileğimde, Martın birini bekleyemedim, biraz erken davrandım. Leyleği gördüğümde Marteniçkamdan ayrılabilir miyim? Onu da bilmiyorum... Çünkü bileğimde olmasını sevdim...
Bir önceki yılın Marteniçkaları hala dallardaydı... Umarım sahiplerine beklendiği gibi iyi şans ve sağlık getirmişlerdir.. Hadi bakalım, bugün hemen sizler de kırmızı-beyaz iplerden bileğinize takacağınız bir bileklik yapın ve dileğinizi dileyerek takın.. Bahar hepimize iyi şans, bolluk, mutluluk, sağlık ve huzur getirsin :)

Bu arada hediye gelen Marteniçkalar daha uğurluymuş, bugün bolca yapın sevdiklerinize de şans hediye edin..

5 Ocak 2013 Cumartesi

36 Aralık 2012

Hatta 21 Ekim + 76 gün 2012... Çok özlüyorum... Yeni hiçbir şey yok!