15 Eylül 2009 Salı

Okul Açıldı


Dün küçük bir törenle okulumuzu açtık.. Malum, bu hafta anaokulu öğrencileri için uyum programı uygulanıyor.. Yeni öğrencilerimiz, anne ve babalarının ellerini sıkı sıkı tutarak girdiler sınıflarına dün.. Bugün de ikinci kez okullarındaydılar.. Bu dünya tatlısı Ece Nehir Özgün.. Dün anne ve babası ile merdivenleri çıktı, benim odamın bulunduğu katta merdivenlerin başında karşılaştık, bana sarıldı ve sonra "ben seninle resim çektirmek istiyorum" dedi.. Fotoğrafımızı görüyorsunuz..

Bugün daha ikinci günleri ve sınıflardan birine "gününüz nasıl geçiyor çocuklar" demek için girdim, birden kızlardan biri koşarak geldi ve bana sarıldı, onu gören üç kız daha sarıldı, çevremde çocuklardan bir halka :)) ben kendimden geçmiş, mutluluk içinde.. Çok uzun süredir kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim :))

Gerçekten çok şanslı hissediyorum kendimi, Derin'i çok özlemek ve ona doya doya dokunamamak çok üzüyor beni ama bu kadar çok çocukla ve onların içtenliğiyle kuşatılmış olmanın da ayrı bir onarıcı, insanı yaşam coşkusu ile dolduran yanı var.. Bir de büyük sorumluluk tabii.. Yaşamlarına güzel mesajlar katabilmek.. Umutlu ve mutlu büyütebilmek onları..

Derin de dün okula başladı, yakında gittiğimde haberleri alacağım ondan.. Dün çok yorgundu konuşmak istemedi benimle..

12 Eylül 2009 Cumartesi

İhtiyaçlar ve Utanç.. Kısaca uyuyakaldım, çok utanıyorum...


Hayatımda ilk kez böyle birşey yaşıyorum.. Nasıl oldu anlayamadım, o Ankara-İstanbul arası gidip geldiğim, günde 2 saat uyuyabildiğim tez dönemi dahil, hatta geçen yılki uykusuz dönem dahil hiç böyle birşey yaşamamıştım.. Ben bugün uyuyakaldım ama öyle böyle değil... Düşünün sabah çalan saati duymamışım, sonra Pınar ve babası gelmiş, kapıyı vuruyor, o sesi taaaaaaaaaaa neden sonra duyuyorum.. Sonra kapıyı açıyorum merakla, Pınar neden sabah sabah kapımı yumrukluyor anlayamayan gözlerle.. Pınar bana diyor ki "hatun! okulun seni arıyor" benden cevap "neden ki?", Pınar "çünkü çalışman lazımmış" diyor, ben gayet içtenlikle "ama bugün pazaaaar".............. Offffffffffff aman Tanrım, sonra Pınar'dan geliyor bomba cevap, "hayır olur mu, bugün cumartesi" ama ben hala inanmıyorum, düşünsenize servis beni 07:20'de alıyor evden, o an ise saat 09:30 ve ben hala bağlantıları kurmaya çalışıyorum.. Sanki rüyadayım.. Yok yok şaka olmalı.. Panikle okuldakileri arıyorum, herkes çok kaygılanmış.. Sonra Pınar ve babası gidiyorlar, onlardan çok utanıyorum.. Tanrım, okula nasıl gideceğim, öyle panikledim ki neyse okuldan almaya geldiler ve ben her sabah en geç 08:00'de başında olduğum işimin ancak 11:30'da başında olabiliyorum ve çoooooook utanıyorum.. Gerçekten bir delik bulsam ve içinden hiç çıkmasam..

Gerçek şu ki çok yoğun tempolu, uzun saatler süren ve haftanın altı gününe yayılan bir iş yaşantım var. Sadece pazar günleri tatil yapmak maalesef kesinlikle yetmiyor, çünkü hep yapmam gereken bir sürü şey oluyor ve onları yarılayamadan gün bitmiş oluyor...

Bir süredir sosyalleşme gibi bir ihtiyacımın da olduğunun şiddetle farkındayım, bir de birazcık arkadaşlarıma zaman ayırınca, yorgunluk iyice çöküyor.. Gerçekten uykuya çok ihtiyacım vardı, hatta bilincim, bedenim hepsi beraber güzel bir oyun oynadılar bana ve ben bugün 2,5 saat ekstradan uyudum... Tamam ihtiyacımı karşıladım ki dün akşam sosyalleşme ihtiyacımı da karşılamıştım.. Sabah da uyudum mışıl mışıl ama neden bu kadar utanıyorum şimdi. Çünkü sorumluluğumu yerine getirmedim ve beni bu duruma düşürenler utansın diyerek sorumluluğu başkasına da atamıyorum.. ÇOK UTANIYORUUUM..

11 Eylül 2009 Cuma

Meditasyona Başladım


Eveeeet, buradan duyuruyorum herkese.. Ben bir ay önce meditasyon yapmaya başladım. Şimdilik sadece 20 dakika sürdürebiliyorum ama bu bile daha huzurlu uyumama yardımcı oldu.. Önceleri yerde, sırtım dik oturmak çok zorlayıcıydı, 20 dakika bile sırt ağrılarına sebep oluyordu. Sonra Tchibo'da meditasyon minderi diye bir ürünün satıldığını gördüm. İçinde kabuklu buğdaylar var.. Bir süre almamak için direndim ama sonra meraktan aldım.. Gerçekten de oturuşun çok dengeli olmasını sağlıyor.. Daha önce hiç ilgimi çekmediği için farkında da değildim bu tip ürünlerin, yoga için de yine kabuklu buğday dolgulu yastıklar var.. Görünce ilginç geldi..

Eski mp3 çalarımın kayıt fonksiyonunu kullanarak, bir meditasyon yönergesi okuyorum, nefes alışlarımı düzenleyecek adımları ve huzur verici hayal çalışmalarını içeriyor metinler.. Sonra odama mumlar yakıyorum, kuruluyorum minderimin üzerine ve gözlerimi kapatıyorum... Benim için değişik bir yolculuk oldu, kendi sesimle başbaşa kalmak :)

10 Eylül 2009 Perşembe

ZAMAN

Uzun bir süredir elimde Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi ile dolaşıyorum.. Biliyoruuum geçen yıl çıktı ve ben geç kaldım okumakta.. Ama geçen yıl bir sürü şeyi, tabii ki kitap okumayı da ertelediğim bir dönemdi, o zaman ihtiyaçlar farklıydı.. şimdi ise tekrar inanılmaz bir açlıkla okuyorum ve bu durumdan çok mutluyum.. Elimde uzun süre kalmasının nedeni aslında sürüklenerek okuyamamak değil, sadece öyle bir açgözlülük içindeyim ki sanırım şu sıra yedi tane kitap eşzamanlı okunmaya çalışılıyor tarafımdan.. Neyse dün akşam eve geldiğimde, zamanımı Masumiyet Müzesi'ne ayırdım.. 310. sayfada "zaman" altbaşlığı ile okuduklarım beni çok etkiledi...

"(...)
 bu büyük zaman parçasından, binlerce günden rahatlıkla söz etmeme şaşan okurlar için, zamanın ne kadar yanıltıcı bir şey olduğunu biraz anlatabilmek, bir kendi zamanımız, bir de herkesle paylaştığımız "resmi" zaman olduğunu belirtmek isterim. (...) Alman yapımı, zarif ahşap kutulu, sarkaçlı, cam kapaklı, gonglu büyük duvar saatinden başlayayım. (...) kapının hemen yanında asılı duran bu saatin görevi zamanı ölçmek değil, evin ve hayatın sürekliliğini bütün aileye hissettirmek ve dışarıdaki "resmi" dünyayı hatırlatmaktı. (...) "Bırak tıkırdasın işte, kimseye zararı yok," derdi bazan Tarık Bey karısına, "evin ev olduğunu hatırlatıyor."(...) Bu bakımdan, bu duvar saati zamanı hatırlamaya, yani şeylerin değiştiğini arada bir düşünmeye değil, tam tersi, hiçbir şeyin değişmediğini hissetmeye ve inanmaya yarardı.
(...)
Hep aynı şekilde tıkırdayan saat, bu tıkırtıyı her an fark etmesek de evin, eşyaların, masada oturup yemek yiyen bizlerin değişmediğimizi, hep aynı kaldığımızı hissettirerek bizlere huzur verirdi.
(...)
Aristo, Fizik'inde "şimdi" dediği tek tek anlar ile Zaman arasında ayırım yapar. Tek tek anlar, tıpkı Aristo'nun atomları gibi bölünmez, parçalanmaz şeylerdir. Zaman ise, bu bölünmez anları birleştiren çizgidir. Zaman'ı, şimdileri birleştiren çizgiyi, (...) ne kadar gayret etsek de, aptallar ve hafızasızlar hariç kimse bütünüyle unutamaz. Hepimizin yaptığı gibi mutlu olmaya ve Zaman'ı unutmaya çalışabilir ancak insan. (...) bu gözlemlerime dudak büken okurlar, Zaman'ı unutmak ile saati ya da takvimi unutmayı birbirlerine karıştırmasınlar, lütfen. Saatler ve takvimler, bize unuttuğumuz Zaman'ı  hatırlatmak için değil, başkalarıyla olan ilişkimizi ve aslında bütün toplumu düzenlemek için yapılmışlardır, böyle de kullanılırlar.
(...)
Yaşadığım hayat, Zaman'ı, yani Aristo'nun şimdi dediği anları birleştiren çizgiyi hatırlamanın çoğumuz için pek acı verici olduğunu bana öğretmiştir. Anları birleştiren (...) çizgiyi gözümüzün önüne getirmeye çalışmak, hem çizginin kaçınılmaz sonucunu, ölümü hatırlattığı için hem de çizginin kendisinin -çoğu zaman hissettiğimiz gibi- pek bir anlamı olmadığını yaşımız ilerledikçe acıyla kavradığımız için üzer bizi. Oysa "şimdi" dediğimiz anlar, (...) bazan bir yüzyıl yetecek kadar mutluluk verebilir bize.
(...)
Benim için mutluluk, (...) unutulmaz bir anı tekrar yaşayabilmektir. Hayatımızı Aristo'nun Zaman'ı gibi bir çizgi olarak değil de, böyle yoğun anların tek tek her biri olarak düşünmeyi öğrenirsek, sevgilimizin sofrasında sekiz yıl beklemek bize alay edilebilecek bir tuhaflık, bir saplantı gibi değil, şimdi yıllar sonra düşündüğüm gibi Füsunların sofrasında geçirilmiş 1593 mutlu gece gibi gözükür.
(...)"

Kıssadan hisse: Öneririm, okuyun, sonra da konuşalım :))

http://www.masumiyetmuzesi.com/public/mm.htm

9 Eylül 2009 Çarşamba

Fortune Cookie


Aslında 3.Eylül'de hemen yazmayı istemiştim ama şu sıra okul çok yoğun, zihnim yoğun.. toparlanıp yazamadım bir türlü.. Ben 3.Eylül sabahına çok mutlu uyandım, gece uyurken içim mutluluk doluydu, sabah da gülümseyerek gözlerimi açtım :)))

2.Eylül, sevgili ortağım, canım dostum Pınar'ın doğum günüydü. Ben organizasyon işlerinde kötüyümdür, ama canım benim yine de bana güvendi ve parti için aranacaklar listesini gönderdi.. Neyse ben aramam beklenen kişileri aradım.. Veee biz Film Grubu (daha sonra bu grup hakkında açıklamalar yapabilirim belki eğer üşenmezsem tabii), o akşam çoğunluğu yakaladık davetliler arasında.. Organizasyonun diğer ayağı da Barış tarafından yapıldı ki kendisi organizasyon içinde organizasyon yapmış hepimize :))

Neyse biz o akşam GOP'taki QuickChina'da buluştuk.. Sohbeti bol bir akşamdı.. Yemeklerimizi yedik, iş pasta ve mum üfleme faslına gelmeden Barış ve arkadaşları bir süreliğine ortadan kayboldu.. Sonra onlar masaya döndü, bir süre sonra Pınar'la Barış'a tabak içinde, bize ise kase içinde dilek kurabiyelerimiz geldi.. Herkes kurabiyelerini aldı, Pınar da tabağındaki kurabiyelerden tabii ki.. Sonrasını anlayamadım, birşeyler oldu Pınar'ın kurabiyesinden turuncu bir kağıt çıktı :))))))))))) Ben hiiiiiiiiiiiiiiç anlamadım, Pınar'a şımarmaya çalışıyorum.. taaa ki Mustafa bana "dur, orada başka bir film yaşanıyor" diyene kadar.. Sonra kafamı bir çevirdim, masanın altında Pınar'ın parmağına bir yüzük takıyorlar :))))))))) Muhteşemdi yaaaaaaaaaa.. Pınar'ın kurabiyesinin içinde muhteşem bir şiir, bir de yüzük varmış onu bekleyen :)))) Sonra şiiri de ikisinden dinledik..

Çok romantik ve çok güzeldi.. Ben bir evlilik teklifine ilk kez tanık oldum.. Barış hepimizi "yaşamımızın sonuna kadar birlikte olmak istediğimiz kişilerle de paylaşmak istedim bunu" diyerek çooooooooooook onurlandırdı.. İyi ki bizimle paylaştı :))

Hala hatırladığımda yüzümde aynı gülümseme.. Çok mutlu oldum, bambaşka bir enerjiyle doldum..

Şimdi sırada Mersin'de yaşanacak iki önemli olay var, ben de orada olacağım........... Çok güzeeeeeeel.. Sonra da düğün :) Yaşasın!!

O akşam biz hem geçmişe dair birşeyi Canım Pınar'ımın doğumunu hem de geleceğe dair birşeyi kutladık... Geleceğinize dahil olmaktan çok mutlu oldum :)))

Zeynebin defteri

Kardeşimin bir arkadaşı var, Zeynep.. Birkaç kez telefonda konuştuk, bana eski kiracımın başıma açtığı (ya da kendi başıma açtığım mı desem) konularda hukuk danışmanlığı yaptı sağolsun.. Henüz karşılaşamadık ama Zeynep'in hayatımda keyifli bir yeri oldu, o bundan habersiz muhtemelen.. Artık her sabah güne onun bloguna bakarak başlıyorum.. Çok gülüyorum yazdıklarına.. Hani başka hiç derdim yokmuş sadece allığımı hangi marka fırça ile sürsem diye düşünen bir kadınmışım gibi :))) hoşuma gidiyor bu duygu.. Zeynep'in blogunda kadınlara çekici gelecek pek çok bilgi var bence.. Ayakkabılar, çantalar, makyaj fırçaları gibi.. ama başka şeyler de var ne bileyim mesela yelkene gitmiş onu da yazmış, Bükreş macerası, okuduğu kitaplar, izlediği filmler, bir de İstanbul'da gündemde neler var gibi konular.. Çok sevdiğim şehrimi canlı takip etmemi sağlıyor.. Teşekkürler Zeynep :) Ankara'ya geleceğin, ben de kalacağın günü iple çekiyorum, seni tanımaktan mutluluk duyacağım..

işte o blog:

socialmariposa.blogspot.com