28 Haziran 2012 Perşembe

Güzelleme...

Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok, o da yok.

Hayyam ne güzel demiş.. hayatta herşey biz ne kadar onu farkediyor, düşünüyorsak o kadar var... Bizim farkındalığımızda değilse zaten yok.. insanlar, hayvanlar, duygular, düşünceler hepsi... farketmek ve düşünmek için de var olmamız lazım... Gerçekten var olabilmemiz...

Şu sıralar varoluşumun rotası azıcık kaydı... bu akşam yine adadaydık.. bu kadar bol kahkahanın üstüne uyku tutmuyor beni.. bu geceden diyaloglar:

İki dubleden sonra ben: Hocam senin burcun neydi??
Ö. Hoca: Geyik
Kahkahalardan katılan ben: Hocam insan kendine bunu yapar mı? O boynuzlu birşey!

Meyhanedekilerden biri 60. yaşgününü kutlamaktadır.. arada telefonu eline alır ve hattın diğer ucundakine "seviyorum ulan!" diye bağırır... Bizim masadakiler gülümser, "ikinci bahara" diyerek kadeh kaldırırlar.. Bu arada masadakilerin kaçıncı baharlarını yaşadıklarına gelir söz...

ben: valla benim ilkbahar, küresel ısınmaya denk geldi.. o sıra baharlar yaşanmıyordu...

aldatan baharlara şimdilik hiç ihtiyaç yok.. yaz yeterince güzel bir mevsim :)


26 Haziran 2012 Salı

Yine güzeldik...

Bir süredir yapılan kaçamaklar, bedenimin ölçülerinde genişlemeye neden olsa da ruhumdaki daralmalara iyi geliyor. Bir de tabii ki sıcak ve nem var, insanı evin dışına kovalayan. Yeni mekanlar, dostluklar, kahkahalar, birlikte kurulan hayaller, geleceğe dair umut. Bu hali seviyorum işte...

Okul kapandı aslında ama bizim akşam toplantıları bitmedi. Galiba yaza rağmen aynı tempoda çalışmak zorunda kalan bizler, toplantı sonralarında kendimizi hovardalığa kaptırarak dinlenir olduk.

Dün akşam Beyoğlu'ndaki toplantıdan, hava kararmadan az önce çıktık. İstiklal'de olmak baştan çıkarıcı birşey. Galatasaray Lisesi'nden Tünel'e doğru yürüdük. Lebon Pastanesi'nin yanındaki kapıdan Hıdivyal Palas'a girdik. İkinci kata çıktık veeeee Eleos'daydık. Bir Rum meyhanesi olan Eleos'un nefes kesen manzarası, kararımızı hızlandırdı. Bir de mezelerinin methini önceden duymuştuk. Rezervasyonumuz olmamasına rağmen şanslı günümüzdeydik bize bir masa hazırlayabildiler..
İlk ikram Sifinaki idi. Uzo, limonsuyu ve esmer şekerle yapılmış, iştah açıcı bir shot.. Mezeler ve ara sıcaklar o kadar yeterliydi ki başka birşey yiyemedik.. Ayvalık usulü kabak kızartması muhteşemdi, bir de içinde dilim beyaz peynir bulunan kırmızı bibere bayıldım ben... 
Gecenin bitişinde ise içinde minik bir acıbadem likörü şişesi ve shot bardakları ile birlikte kocaman bir meyve tabağı geldi. Keyifli keyifli sohbet etmek için gidilebilecek bir yer, manzara da son derece romantik. Karşıda Selimiye Kışlası ve Harem İskelesi, kocaman ışıklı bir gemi, gelip giden vapurlar...

Terasta yer bulabilmek için mutlaka rezervasyon ile gitmeli: (212) 244 90 90

Daha yakından tanımak için: http://www.eleosrestaurant.com/

24 Haziran 2012 Pazar

Burgazada

Haftasonunu yarıladık. Cuma akşamı Derin, Lalenin Bahçesi ve Naziş'le Burgazada'ya gittik. Oradaki öğretmenevinde kalmayı çoooook uzun zamandan beri isterim ama bir türlü denk gelmemişti. Nihayet bu sefer boş yer yakaladık. Aslında okuldan Hülya, Naziş ve Lalenin Bahçesi ile beraber olacaktık ama bir gün öncesinde programda bazı değişiklikler olması ihtimalleri gelişince ben de Derin'le gitme sözü verdim, derken Hülya'nın gelememesi nedeni ile programımızı planladığımızdan bir eksik ama eklenen minik arkadaş ile yine dört kişi gerçekleştirmiş olduk...

Derin, Bayramoğlu'ndaydı. Onu alıp Bostancı İskele'ye gelişim 19:30 oldu, ilk motor 20:30'da olunca Burgazada'ya çok geç gidebildik. Yolda Derin'in bebekleri ile oynadık. Oynarken beni tembihliyordu "teyze bu bebekleri gerçekten çok seviyorum, dikkat et düşmesin!" Bebekler, Monster High karakterleriymiş, biri vampir kız, öteki buz canavarı.. çocukken ben vampir ve canavarlardan korkardım, Derin onların hakkında bir sürü şey biliyor ve pek korkuyor görünmüyor.

Gün batımını yakalayabilmeyi isterdim ama karanlıkta oradaydık. İskeleden faytona binip Öğretmenevi'ne geçtik. Bahçedeki masada keyfe başlamış olan Lale Abla ve Naziş'e katıldık. Gece fotoğraf çekmeyi unuttuk ama sabah kahvaltıda Derin bizi işte böyle bir kareye sığdırdı.
Bu arada söylemem lazım akşam yemeği çok güzeldi ve tabii ki fiyatları çok uygundu. Ben daha önce başka öğretmenevlerinde de kaldım, burası gerçekten oldukça temizdi. Biz geç gittiğimiz için odamız deniz görmüyordu ama zaten bahçede oturduk hep, sadece uyumak için odaya gittik. Bu arada Derin, odada bilgisayarla oynamak istedi. Çok şaşırdım, onun böyle yalnız zaman geçiriyor olmasına. Sonra aşağı geldi, teyze acil gelmen lazım diyerek. Bana bir kart hazırlamış meğer onu bir an önce göstermek istermiş kuzucum benim..
Sabah kahvaltıdan sonra kardeşim de bize katıldı. Ardından Derin ve o, öğretmenevinin karşısındaki dik, dar ve sık ağaçlı patikadan denize indiler, biz ise Kalpazankaya'ya yürüdük. Kalpazankaya, hem püfür püfür esen rüzgar, hem de muhteşem manzarası ile mutlaka gidilmesi gereken yerlerden biri. Lale Abla, Sait Faik'in burada yazdığını söyledi. Biz kahvemizi içtik, henüz öğlen saatleri olmasına rağmen akşam için masa bulmak mümkün değildi. Tekrar yürüyerek döndük. Yol kenarında adını yeni öğrendiğim "horoz ibikleri" ile nasıl oynandığını gösteren Lale Abla'nın fotoğrafı aşağıda :) Yaprakların diplerinden ikiye ayrılıp yapışabileceği hiç aklıma gelmezdi :) Bazı insanlar ne kadar zengin, Lale Abla da öyle.. çok okumanın, izlemenin ve gezmenin bir de zengin bir aile kültürüne sahip olmanın mirası.. doğallığına ve içtenliğine bayıldım..
Sonra öğretmenevinin tam karşısındaki çıkmaz sokaktan girilen bir Rum Kilisesi'ne gittik. 1999 depreminde zarar görüp 2005 yılına kadar restore edilmiş. 
Bahçesinde üç farklı boyda metal çanlar vardı. 

Sonra ayrıldık, ben kardeşimle Derin'in yanına döndüm, yemek için Dilek Köftecisi'ne gittik.. Köfte olağanüstüydü ve patatesler tam da ev usulüydü. Farklı boylarda kesilmiş, az yağda kızartılmış.. Standard dondurulmuş patates kullanmamışlar.. Herkese orada köfte yemelerini öneririm. Hayata, aşka ve dostluğa ayran içtik :) Derin çay bardaklarını bile bu tip dilekler için kaldırıyor.
 
Sabahın çok erken saatlerinde kahkaha atarak bizi uyandıran martılara rağmen Burgazada'yı çok sevdik, biz adaları seven bir aileyiz. Bu da "I Love Burgazada" pozu. Derin, denizden taş, kabuk çıkartma işini biraz abarttı ama neyse :) 

23 Haziran 2012 Cumartesi

may the shots be with you - part II

Tektekçi'de iki tek attıktan sonra, bu seferde oranın çok yakınındaki Mısır Apartmanı’nda bulunan 360’a gittik.. Kapıda After Work Party kuponları dağıtan bir hostes bizi karşıladı.. Derken biz de Ballantines tarafından gerçekleştirilen partiye dahil olduk..
Böylece gün batımına böğürtlenli viski kokteyli de dahil oldu..
Manzara tabii ki çok güzeldi.. St. Antuan'ı bu açıdan ilk kez gördüm..
Ama bir süre sonra o kadar kalabalık oldu ki açık havada bile nefes alamaz olduk.. Geceyi blushla kapatıp, evimize döndük.. Yaz gecelerini seviyorum...

22 Haziran 2012 Cuma

may the shots be with you

Çok şükür ki bugün cuma.. yaz güzel.. hava güzel.. an itibari ile trafik akıyor.. daha ne olsun.. az sonra Derin'i de kapıp adaya kaçacağım... Babasına hafta sonu programımız ile ilgili bilgi verirken "adaya gidip bi yüzüp gelicez" demiş çok güldüm...

Dün Beyoğlu'nda sıkıcı bir toplantım vardı.. Kardeşim de ne zamandır "bir shot bar varmış, oraya gidelim" deyip duruyordu.. Onun iş çıkışı ile benim toplantı bitişim çakışınca biz de buluşup Tektekçi'ye gittik.. Minicik, sevimli bir bar.. İçinde güler yüzlü, genç garsonlar... Tatlı, ekşi, tatlı-ekşi, tatlı sert gibi kategorilerde çeşit çeşit kokteylllerin olduğu teklerden oluşan bir menüsü var.. Garsonlardan birinin tshirtüne bayıldım. Orada iki tek attık, biri tatlı-ekşi, diğeri ise tatlı sert'tendi. İlk içtiğim kahve aromalı birşeydi.. Tatlı-ekşi olan narsuyu Smirnoff karışımı olanı sevdim.. Kokteylin adı galiba "paşa"ydı.

Akşamın devamı da var ama şarjım bitiyor.. o yüzden devamı sonra..

21 Haziran 2012 Perşembe

Yaz Günleri Blush Zamanı

Pembe şarap, roze ya da nam-ı diğer blush, bu akşamın baş tacıydı.. Soğuk soğuk, hafif tatlı, içimi pek kolay blush... hatta biraz buzla da servis edilebiliyor.. atıştırmalıkların yanında serinliği ile güzel bir yaz içeceği.. Rengi çok güzel değil mi???

20 Haziran 2012 Çarşamba

Hayat sadece bir gündür! O da bugündür!

Öyle keyifli, öyle güzel bir gündü ki bugünde kalayım istedim.. başından sonuna mutlu, huzurlu.. bir de arada bana "mutlu musun" diye soran biri vardı ki ne özlemişim bu soruyu ve çağrışımlarını.. aslında yaşadığımız her günün elimizdeki tek gün olduğunu bilip hakkını vererek yaşarsak yaşam ne kadar tadına doyulmaz, ne keyifli bir şey olacak.. ben bir süredir hiç de fena yaşamıyorum.. gerçekten keyif alarak geçiyor günler.. arada geçmişe dönük minik dalgalanmalarım olsa da herşey tam da o tek gün keyfinde geçiyor.. böyle de devam etsin istiyorum.. dün B. ile geçen zaman, hafta sonu kardeşimle dertleşmelerimiz hepsi çok güzeldi..

Bugün ise başladığı andan itibaren dolu dolu geçti.. sabah PonArt tarafından okul öncesi öğretmenleri için düzenlenen bir etkinlikteydim... arkadaşlarımla herşeyinden çok keyif aldığım bir masa olduk.. bir sürü sanat malzemesi tanıdık... bir sürü şey yaptık.. ama benim en hoşuma giden oyun hamurlarından yapılan bu dilek tabağı idi.. bugün "yeni ay"mış masadaki herkes tabağa kendi dileğini sembolize eden birşey koydu.. ne enerji ama!! kesin hepsi gerçek olur diyorum... içinde benden de parçalar var.. ardından yeni ayı karşılamak üzere benim pencereme geldi... iyi dilekler.. bol şans hepimize :)


Tabakta neler yoktu ki at nalı, dört yapraklı yonca, euro ve dolar işaretleri, ev, araba, tek taş yüzük, mezuniyet kepi, melek, hayat ağacı, güler yüzlü ve sevgi dolu bir adam, anahtarlar.. neyse umarım dilekler hızla gerçekleşir :)

Saat 17:00 civarı etkinlik bitince ben 17:30 motoru ile Büyükada'ya, beni bekleyenlerin yanına geçtim.. Prinkipo'da uzun zamandır tatmadığım kadar lezzetli bir rakı, mezeler, dost sohbeti, kahkahalardı beni bekleyen... bu gece söylenen pek çok söz etkiledi beni.. ama en hoşuma giden: "filler dövüşür çimenler ezilir, filler sevişir çimenler ezilir!"

Büyükada, adım attığım anda kendimi başka bir ülkede hissettiğim yerdir.. Bu akşam da çok güzeldi..


Önceden adada gecelediğim olmuştu ama hiç 00:20 teknesi ile dönmedim.. saat 01:00'de Bostancı'daydık ve ben eve Bostancı-Adatepe arasını yürüyerek geldim.. İlk kez bu saatte, sahilde yalnız yürüdüm.. Biraz ürkek adımlar atıyor olsam da karşıma vampir, zombi gibi doğa üstü yaratıklar çıkmadığı gibi tecavüzcü sapıklara da rastlamadım.. ve bu saatte, bu şehrin yalnız yürüyen bir kadın için güvenli olabildiğini görmek beni mutlu etti... Hayat sadece bir gündür! O da bugündür! Bilerek yaşayabilmek umuduyla...

17 Haziran 2012 Pazar

Canım Babam...

Babacım... en çok çalışkanlığınla hayatımın en önemli modeli oldun... ben üniversiteyi kazandığımda emekli olup, annem hastalanana kadar aynı firmada bir yirmi yıl daha çalıştın... nüfus cüzdanına göre 67 yaşındasın belki de daha büyük... hala çalışır... her sabah erkenden işe koyulursun... sen böyle çalışırken ben emeklilik hayali kurmaktan utanırım..

kimi zaman yargıladığım, kızdığım, yaptığım yanlış seçimden dolayı haksızlık yaparak hep suçladığım kişisin.. "önümde daha iyi bir model yoktu" dediğimde aslında bir sürü öykünecek özelliğini bir kalemde silerim- bunun için çok üzgünüm-.. sen ise tüm sabrınla susup, geçmesini beklersin beni yıkan öfkemin... çoğu zaman yumuşacık olan ama aramızda hep aşılamaz mesafelerin olduğu sevgili babam.. babalar günün kutlu olsun... seni dünyalar kadar seviyorum... annemle birlikte elinizden gelenin en iyisini yaparak insan olmayı öğrettiniz.. bana kattığınız herşey için sonsuz teşekkürler... evlatlar işte böyle babacığım, itişip itişip hem sizi hem kendimizi yoruyor, sonra biraz kendimizi de katarak gururla size benziyoruz :) 

12 Haziran 2012 Salı

Annelerin Gücü

Bir süredir annemin sağlığı pek iyi değil ve ben de kendimi ona bağlı pek iyi hissetmiyorum... Bugün okulda konuşuyorduk.. Şöyle bir cümle çıktı "bunu da atlacağız, iyi olacağız" yani "bunu da atlatacak, iyi olacak" değil birlikte olacağız.. Ne tuhaf! insanın annesinin böyle bir etkisi oluyor sanırım üzerinde.. Hani evlatlar iyi olunca, anneler iyi oluyor ya anneler iyi olunca, evlatlar da iyi oluyor... Annenin iyiliği, insanın iyi hissetmesini kolaylaştırıyor.. Onunla birlikte iyi olunuyor, birlikte kötü... aslında belki de herşey yolundayken farkedilmiyor bu...

Cuma akşamı Derin ve annesi ertesi günün programını anlatıyordu bana... Birlikte Madagascar 3'ü izlemeye gideceklermiş... Derin birden heyecanlandı: "anneeeee, teyzem de bizimle gelebilir miiiii?" kardeşimle çok güldük bu soruya.. tek irade annesinde gibi.. sanki o evet derse, herşeyi oldurur, o kadar herşeye muktedir... o kadar güçlü...

birine böyle güvenebilmek ne güzel.. ve ondan birşey istediğinde senin için onu yapacağına bu kadar inanmak.. en azından yapmak için uğraşacağını bilmek...

Sanırım o yüzden annelerin yaşlanıp güçlerini kaybetmeye başlamaları çok zor.. çok hüzün verici.. o senin için herşeyi olduran kişinin desteğinden yoksun kalıyorsun... annemin sağlıklı olduğu günleri özledim birden.. saçma itişmelerimizi... herşeyi hazırlayıp benim eve dönüşümü beklemesini, çoğu zaman bitmeyen sorularıyla dünyayı bana dar edişini... tüm annecikler uzun uzun sağlıklı yaşasınlar :)

11 Haziran 2012 Pazartesi

Tek İhtiyacım: Çocuksu Bilgelik

Birkaç yıl önce Derin'in canını acıtmıştım.. ben ondan tekrar tekrar özür dilerken.. ağlayarak demişti ki "teyze biliyorum, senin suçun değil! ben sadece acıdığı için ağlıyorum"

şu sıra bu bilgeliğe ihtiyacım var... canım biraz acıdı ama kimsenin suçu değil.. benim de suçum değil... ben de acımışsa, acıma ağlarım.. hem de acıdığı kadar ağlarım.. neyse ki bu sefer fazla değil.. sonra acısı geçer.. unuturum... sonra tekrar acımasını göze alabilirim... tekrar... tekrar... her seferinde öğrenerek ve biraz daha büyüyerek...

neyse bu dersle bahar bitti.. yaz geldi... iyi ki geldi... güneş parlıyor... her gün yepyeni birşeylerle geliyor.. hayatın bu bilinmezliğini, sürprizlerini seviyorum... şaşırtıcılığını seviyorum... bu yaz çok gülmeyi diliyorum...